Ali Emiri Efendi’nin Kitap Aşkı ve Divanü Lugâti’t Türk
Merhum Ali Emîrî Efendi, mutemadiyen gittiği Beyazıt’taki Sahaflar Çarşısı’nda her zaman olduğu gibi Burhan Bey’in dükkânına girmişti “Yeni bir şey var mı?” diye sual etti.
Burhan Bey “Bir kitap var lakin biraz pahalı, bu kitabı belki iyi bir fiyatla alır diye Maarif Nazırı Emrullah Efendi’ye arz ettim. Bilim kuruluna havale etti, araştıralım neticeyi bildiririz dedi, sonra gittiğimde bu kitaba 10 lira teklif ettiler. Ben de “Kitap benim değil, başkasınındır, 30 liradan aşağı vermiyor.” dedim. Bunun üzerine “Öyleyse al bu kitabı biz istemiyoruz, biz 30 liraya bir kitap değil bir kütüphaneye satın alırız.”dediler. Bir kakın eğer işinize yararsa siz alın.” şeklinde cevap verdi.
Kitaba şöyle bir göz atan Ali Emîrî Efendi, bir define keşfettiğini hemen anladı. Sayfaları çevirdikçe eserin efsunu ile adeta kendinden geçen Ali Emîrî Efendi kitapçıya heyecanını göstermemeye gayret etti, zira kitapçı kitabın fiyatını yükseltebilirdi. İsteksiz gibi davranarak “dağınık bir kitap, noksan mı tamam mı anlaşılmıyor, noksansa hiçbir işe yaramaz. Bununla beraber ne de olsa eserdir. Madem ki maarif on lira teklif etti, ben beş lira fazla veriyorum. Onbeş liraya olursa alayım, kütüphanemde bulunsun.” dedi.
Kitapçı “Mümkün değil efendim” diye başlayan kitapçı, “Arz ettiğim gibi sahibi otuz lira istiyor. Bu fiyata alırsanız ne âlâ, almazsanız yarın kitabı sahibine iade edeceğim.” dedi.
Binaenaleyh Ali Emiri Efendi “Sahibi kimdir?” diye sordu.
Kitapçı; “Yaşlıca bir hanım. Eski nazırlardan birinin yakını. Paşa bu kitabı hediye ederken; “Sana kıymetli bir kitap veriyorum. Bunu iyi muhafaza et, sıkıntıya düşersen kitapçılara götürür satarsın, lakin altın para otuz liradan aşağı verme” diye tenbih etmiş. “Alırsanız muhtaç bir kadına iyilik etmiş olursunuz.” demesi üzerine Kitabı almak için can atan Ali Emîrî; “Şimdi işin rengi değişti, muhtaç bir hanıma yardım etmek vazifemizdir. İstediğiniz fiyata aldım ” dedi.
Lakin düşündü ki cebinde on beş liradan fazla yok. “Şu on beş lirayı al, gerisini yarın getireyim.” demesi de münasip olmaz. Parayı tamamlamak için eve gidecek olsa, bu da tehlikeli. Çaresiz bir şekilde dükkânda oturup, ona borç para vermesi için bir tanıdık göndermesi, o kitaptan mahrum etmemesi için Allah-u Teala’ya yalvarmaya başladı. Birkaç dakika sonra dükkânın önünden kadim dostu olan eski Darülfünun Edebiyat Muallimi Faik Reşat Bey geçtiğini gören Ali Emiri Efendi, hemen arkadaşını çağırarak; “Allah gönderdi seni, aman yanında varsa bana yirmi lira ver” dedi. Arkadaşı Faik Reşat Bey cebindeki tüm para olan on lirayı verdikten sonra ücreti tamamlamak için acele ile eve gidip paranın geri kalanını getirip tamamladı.
Nihayet Ali Emîrî Efendi , kitapçının eline otuz lirayı saydı. Üç lira da bahşiş verip kitapçı ile helâlleşti. Ve otuz üç liraya mal olan Divanü Lugâti’t-Türk’ü alarak sevincinden uçarcasına oradan uzaklaştı. (Divanü Lugâti’t-Türk dahil Ali Emiri Efendi’nin bağışladığı 16.000 eserin tamamını, İstanbul’da Fatih ilçesindeki Millet Kütüphanesinde ziyaret edebilirsiniz)
Etiketler:ali emiri, Divanü Lugâti’t-Türk, millet kütüphanesi