Özel Haber »

“Sünnilik Ve Şiilik Diye Bir Dinimiz Yoktur” Sözüne Dair İlmi Tahlil

Son günlerden çokça tartışılan “Bizim Sünnîlik diye bir dinimiz yoktur, Şia diye bir dinimiz yoktur, tek dinimiz İslâm’dır” sözünün ilmi ve tarihi açıdan tahlili.

Devamını Oku... »
Makaleler

İslam, İbadet Rehberi, Fıkıh, Akaid, Tefsir, Güncel Yorumlar

Reddiyeler

Batıl Fırkalar, Batıl İnançlar, Bidatlar, Güncel Reddiyeler, Dinler Arası Diyalog

Kültür – Tarih

İslam Tarihi, Osmanlı Tarihi, Padişahlar, Tarihi Arşiv belgeleri, Vesikalar, Mecmua nüshaları

Unutulmuş Sünnetler

Sünnetin Önemi, Günlük Sünnetler, Hilye-i Şerif, Siyer-i Nebi, Riyazü’s Salihin

Boykot Kelimeler

Uydurma, Yersiz, Manasız, Boykot Kelimeler

Anasayfa » Kültür - Tarih


Abdülhamid Hakkında Merak Edilen Sorulara Uzmanından Cevaplar

abdulhamit-sehzadeÜzerinden bir asır geçmesine rağmen Abdülhamid dönemi bu ülke ve komşu topraklar için hâlâ canlı bir tarih. Yine de kuyu başında susuzuz; dönemin daha iyi anlaşılması için gereken eli yüzü düzgün biyografi ve hatırat neşirlerinin eksikliğini yaşamaya devam ediyoruz. Sultan Abdülhamid’in çevresinde bulunan insanlara ait bilgilere bile sahip değiliz; çoğu ya meçhul ya da haklarında bildiklerimiz taraflı kalemlerden aktarılmış. Ayrıca bizzat padişah hakkında da zihinler berrak değil.

Kendisine Ait Bir Hatıratı Var mı?
En başta kendisine atfedilen anılar (hatırat) yıllardır şüphe uyandırmaktaydı. Neredeyse kırk yıldır ona atfedilen hatıratın aslında ona ait olmadığını Ali Birinci ortaya koydu, tarih kulislerinde dinmeyen bir tartışma konusu olan Abdülhamid’in hatıratı meselesini her yönüyle açıklığa kavuşturdu (Divan 19, 2005/2). Buna göre, Sultan Abdülhamid’in Hatıra Defteri padişaha değil, İttihat ve Terakki’nin politikalarından rahatsızlık duyan Süleyman Nazif’e ait bir metin. Kitap içinde verilen bilgilerin doğruluğu yanlışlığı değil buradaki mesele; başkasının yazdığı bir metin, uydurma bulunuş hikâyeleriyle Abdülhamid’e atfedilerek zihinler tağşiş edilmiş.

Abdülhamid hatırat yazmamış, fakat başka çeşitli hatırat, günlük ve muhtıra yayınlarında kendisinden sadır olan sözler bulmak mümkün. Tahttan indirildikten sonra ölünceye kadar Abdülhamid’in özel doktorluğunda bulunan Atıf Hüseyin Bey’in, Metin Hülagü tarafından yayına hazırlanan günlüğü bu bakımdan önemli bilgiler ihtiva ediyor. 2003’teki neşrinde bulunan kusurlar Sultan II. Abdülhamid’in Sürgün Günleri adıyla yayınlanan 2010 Timaş baskısında giderildi. Kendisini sevmeyen bir İttihatçı tarafından yazıldığı için içinde Abdülhamid’e atfedilen sözler sahih muamelesi görmeli. Bu metinde Abdülhamid’in eğitimi ve kültürü hakkında kendi ağzından anlatılanlar bize pek renkli bir portre sunuyor. Günlüğün bu çok tartışılan padişah hakkında sunduğu biyografik malzemeye bir göz atmakta fayda var.

Sultan II. Abdülhamid’in Hassasiyetleri
Abdülhamid şehzadeliğinde özel hocalardan tahsil gördü. Selanik’te sürgünken Halley kuyruklu yıldızının geçişini izlemek için bir gecesini pencere önünde geçirdiği için üşüten Abdülhamid yıldızlara meraklıydı, ilm-i nücum okumuşluğu vardı. “Yıldız” sarayında taayyüşü bu sevgiyle de ilintili olmalı. Tefsir okuduğu, konuşmaları arasına serpiştirdiği ayetlere getirdiği açıklamalardan belli. Her daim Buhari-i Şerif okuduğunu tekrarlıyor. Dininin uygulamalarına bağlı; Çanakkale Savaşı sırasında Delail-i Hayrat ve Şifa-i Şerif hatimleri yapmış. Dini ilimlere vakıf, hatta Ramazanlarda huzurunda yapılan tefsir derslerinde sorulara cevap veremeyen mukarrirlerin yerine müdahale edip yorum getirdiği vaki. “Başıma sarık sarsam, vaaz ü nasihat etsem itibar bulurum” diyecek derecede bu konuda kendisine güvenir. Farsça’dan Şirazi Divanı’nı okumuş. Hatta Farsça yazdığı beyitler ve yaptığı resimler de var, ama hiçbirini bilmiyoruz. Birçok ifadesinden Kadiri olduğu anlaşılıyor. Pirinin Bağdat’taki türbesine hizmet etmiş olmakla övünüyor. Şimali Arnavutça konuşabildiğini, Çerkezce anladığını kendisi söylüyor; ancak Fransızca, Arapça ve Farsça’yı iyi bildiği kesin.

Vaktine düşkün olduğundan, Abdülhamid gazeteleri yemek yerken kendisine okuturmuş. Matematikte iyi, hatta Tahdid-i mesaha, yani ateşli silahlar için mesafe tayini hususunda bir risalesi olduğunu, burada kendi keşfettiği basit bir usulü kaleme aldığını söyler. Şehzadeliğinde ticaretten çok para kazanmış. Maslak’taki çiftliğinde hayvan yetiştirip satarmış. Çok hayvan beslemiş olduğundan adeta bir baytar kadar hastalıkları bilir. Kedisi, papağanı ve güvercinleri varmış; gençliğinde yılan bile beslemiş, arslan ve kaplan beslemeyi denemişse de hoşuna gitmemiş.

Tıp bilgisi şaşılacak derecede geniş; hatta İbn Sina’nın kitabını Arapça’dan okuduğunu söylüyor. Hekimliğe o derece meraklı ki, ameliyathanelere ara sıra devam edermiş. Meşhur doktorlara sürekli sorular sorarmış. Bahçelerine düşkün, şehzadeliği zamanında Yeniköy’deki köşkünün bahçesi öyle meşhur ki, Cuma ve Pazar günleri kapıları açtırırmış, ahali gezmeye gelirmiş. Şehzadeliğinde iyi bir avcıymış, o yüzden sağ kulağı iyi işitmezmiş. Kılıç kullanmayı öğrenen Abdülhamid’in eski silahlardan oluşan bir koleksiyonu da var. İyi biri yüzücüymüş, bununla övünürmüş. Marangozluğu zaten ünlü, Yıldız sarayında atölyesi var; buraya yetenekli zanaatçıları celbetmiş.

Abdülhamid’in Opera Sevgisi
Abdülhamid’e göre aşklı meşkli romanlar ahlakı bozar, seyahatnameleri ve cinayet romanlarını okumak lazım. Buna karşın, Batı müziğine meraklı. Kültür zaman ister, bizi başlıca terakkiden men eden askerliktir, diyor Abdülhamid. Memleketimizin Avrupa memleketleri gibi imar olunamamasına, halkın cahil kalmasına sebep başlıca askerliktir. Tabi o zamanlar askerlik çok uzun, Abdülhamid askerlik süresini bu yüzden yedi-sekiz seneden üç seneye indirdiğini söyler. Kendisini yetiştirmek isteyen gençlere yıllarını geri vermiş. Aslında askerliği iki seneye indirmek istemiş, fakat genelkurmay nüfusu yeterli bulmadığından bu kararı verememiş.

Beylerbeyi Sarayı’ndaki Son Padişah
Abdülhamid şehzadeliğinde gezmeyi çok seviyordu macerayı. Fakat 33 yıllık padişahlığında (1876-1909) İstanbul dışına hiç çıkmadı. Taşraya gitmeyen bu padişah fotoğraflarla, telgraflarla, müfettişlerle ve valilerden sürekli isteyedurduğu vilayet raporlarıyla taşrayı kendisine getirtirdi. Hükümdarlığından sonra ise üç yıllığına Selanikli oldu. Jön-Türklerin idaresinde yaşanan Balkan harpleriyle orası da elden gitmek üzereyken İstanbul’a geri getirildi ve 10 Şubat 1918’de vefat edeceği Beylerbeyi Sarayı’na yerleştirildi. Herhalde kendisiyle ilgili yapılacak yeni tetkiklerle, vefatının 100. yıldönümü olan 2018 yılına kadar bu portre daha da zenginleşecek.

Bütün bu gelişmelere rağmen hatırat sahasında daha katedilecek çok yol var. Abdülhamid’in en önemli adamlarından Kamil ve Said Paşaların hatıraları bile hâlâ düzgün bir neşir bekliyor. Abdülhamid’in entourage’ı hakkında sahih ve detaylı biyografi çalışmaları yapılmadıkça o dönemi padişah merkezli bir bakışla algılamaya devam edeceğiz. Hâlbuki bu gibi çalışmalar, istibdadın ne çetrefil bir ilişkiler ağına dayandığını anlamamızı sağlayacak. Atıf Hüseyin’in günlüğü, Ulu Hakan-Kızıl Sultan tanımlamalarının arasında bir yerlerde gerçek Abdülhamid’i bir nebze tanımak isteyenlerin, siyasi ve ideolojik duruşlardan kaynaklanan bilgi kirliliği arasında ulaşabileceği doğru bir kaynak.

Doç. Dr. Abdulhamit KIRMIZI
İstanbul Şehir Üniversitesi

Etiketler:, , , , , , ,